1 Haziran 2016 Çarşamba

İlk buluşma

Sayfa 11-12

Yaz aylarında zaten kullanışlı olmayan ev, üç gündür süren tadilattan dolayı iyiden iyiye dağınık ve toz kir içindeydi. Nemli, boğucu bir havada, gayet rahatsız bir salonda alnından aşağı akan terin verdiği his dışında hiçbir şeyi düşünmediği sırada annesi mutfaktan Cihangir’e seslendi.
- Cihangir, ustaların çayını götür.
Cihangir kalkıp mutfağa girdi. Tezgâhta üzerinde şeker ve bardaklar olan tepsi ile çaydanlığı alıp bahçeye ustaların yanına geçti. Mustafa ve Hikmet portakal ağacının gölgesinden faydalanacakları bir yere oturmuş dinleniyorlardı. Yemeklerini az önce yemişler, çaylarını bekliyorlardı. Cihangir yanlarına oturup çayları doldurdu ve ustalara uzattı. Bir sigara yakıp konuşma açma isteğiyle klişe bir soru sordu.
- Kaç günlük işimiz kaldı Mustafa Usta.
- Senin odanda az bi yer galdı. Ondan sonra mutfağa geçerik, yarın da salonu hallettik mi tağamdır. Bi buçuk günlük işi var buranın daha senin anlayacağan. Bahça da bi güne biter. Etti mi sana iki buçuk gün?*
- Burayı Hagan Usta yapacaadı, bizim iş içeriyi halledince biter. dedi Hikmet.
- Sen Hagan’a çoh da bel bağlama. dedi Mustafa. O anca iş bağlasın, işi hep beraber yapacağaz deyip bize yığsın. Lafa gelince aha bu ekistreyi üçümüz yapacadık. Bu bahça da bize galır sen merahlanma.
- Olmaz! Benim pazara ağaç dikme etginliğim var. dedi Hikmet.
Mustafa yüzünde alaycı bir ifadeyle ayağa kalktı.
- He ya, ağaç dikme şeyin var senin. Heç olur mu?* Ben içeri girem şu galan işe başlayam. diyerek içeri geçti.
- Hayırdır, ne etkinliği bu Hikmet Usta?* dedi Cihangir.
- TEMA’cıyım ben, böyle arada otobüse doluşur yokarı taraflara ağaç dikmeye giderik, seviyom bende dağ, taş, bayır gezmeyi.
- Ne güzel, doğa ile iç içe, hem ağaç da dikiyon. Bundan güzel uğraş mı olur.
- O da ney ki, bunların yemekli toplantıları da var. Ayda en az bi iki kez toplanıyolar. Otuz lira aidat veriyom. O yemeği dışarda yemeye galksan yüz liradan aşağı gurtulaman. Çorbası, pilavı, etlisi, tavuklusu, türlü türlü yemekler bu açık büfe şeyinden, hem içkili de bu yemekler haa.
- İyiymiş abi, hiç o şekilde düşünmemiştim bak.
İkinci çaylar içilmeye başlandı. Hikmet’in keyfi gayet yerinde, bir sigara yaktı.
- Tabi canım, böyle derneklere üye olacan. Yeşilay’a da üyeyim ben bagh.
- Nasıl yani?* diye sordu Cihangir şaşırarak.
- İşte oranın aidatı da aylık on lira, ama yemekler şahane. Orda da her türlü kardasın. Gerçi içki yogh, yemekte sigara da içemiyon ama ossun.
- Eee, yani şimdi sende abi.
- Hem bizim garıyla ufaklığı da götürebiliyom oraya, on liraya üç kişi, oh mis gibi yemek valla.
Bu hafif tombul, güleç yüzlü adam Cihangir’in hoşuna gitmişti. Enteresan bir adamdı bu Hikmet. İşini keyifle yapan, yemeğini yerken de, çayını içerken de, sigarasını tüttürürken de bu keyfinden hiçbir şey kaybetmeyen biriydi. Hikmet’i biraz daha tanıma isteğiyle söze devam etti.
- Hikmet abi, senin yaşın genç daha, hangi ara evlendin de çoluk çocuğa karıştın?*
- Yirmi. Yaş oldu yirmi dört, goca adam olduk. Evlenmeyip ne yapacan. Sen okuyon ya sana belki erken gelir böyle şeyler ama bizim gibiler için geç bile sayılır. Gerçi bana galsa daha beklerdim. Evlilikte gözüm yoodu ama anam tutturdu evlen diye. Ama şimdi iyi ki de evlenmişim diyom.
- Yengeyi seviyon bayağı o zaman?*
- Sevmem mi, bana hiç ilişmez, ekistreler çıkar ahan böyle ses etmez, ağaç dikmeye giderim, nereye demez, arkadaşlarla arada kayfeye giderim, nerde galdın demez. Daha ne olsun.
- Nasıl tanıştınız peki?*
- Ha, bagh o günü hiç unutmam. Bizim teyze gızı var Aliye, anam tutturunca evlen de evlen diye, bu da dedi böyle böyle bi gız var. Bi Pazar gedin oturun bi yerlerde, bi çay için dedi. Bende olur dedim, ne olacak gedip görem. Bu ırmağın kenarında bi gafe var hani sekinin orda bildin mi?*
- Bildim, Dilber kafe, arkadaşlarla arada gideriz. Güzel yerdir.
- Hah işte, oraya gettik. Ben, Müzeyyen bi de teyze gızı Aliye. Dört sene önce bagh, hiç unutmam, o zaman benim yevmiye yirmi lira. İki hamburger, üç çaya on sekiz lira saydım. Ulan ne pahalı bi yermiş ora öyle. Dedim ben bu parayı ödediysem, aha bu garıyı gendime alırım. Zaten o dışarda yediğimiz son yemek oldu.
- E abi, üç kişi, iki hamburger üç çay?*
- Hamburgerin parasını görünce ben söylemedim gendime, onlar yedi ama olsun, dışarda yemiş olduk. Artık işte böyle Yeşilay yemeklerine gidiyoz. Başka türlü nerdee gidecen dışarda yiyecen.
Hikmet gülerek, Cihangir’e bakıyordu. Cihangir hafifçe gülümseyerek çayını yudumladı. O sırada Mustafa Usta içerden seslendi.
- Hikmet, kes çene çalmayı da, harç gar hadi.
Hikmet elindeki çayı hızlıca bitirip içeri girdi. Bir yandan harç kararken bir yandan bir türkü tutturdu, işine kaldığı yerden devam etti.

Ceyda

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder